“TÜRKİYE'DE CARİ AÇIK VE KIRILGANLIK VAR"
Çukurova GİAD düzenlediği "Bilgi Güçtür" konulu geleneksel söyleşinin bu ayki konuğu Nouriel Roubin küresel ekonomiyi Adana’da masaya yatırdı:
“TÜRKİYE'DE CARİ AÇIK VE KIRILGANLIK VAR"
"Kriz Kahini" olarak tanınan ABD’li ünlü ekonomi profesörü Nouriel Roubini, küresel ekonomide radikal değişikliklerin ve kaymaların yaşandığını belirterek, “Bundan sonraki süreçte yükselen ekonomiye sahip ülkeler küresel ekonominin lokomotifi olacaktır” dedi. Roubini, Türkiye’nin “ticari ve finansal ilişkileri çeşitlendirme yaklaşımını da olumlu, rasyonel ve mantıklı” olduğunu söyledi.
ADANA - "Kriz Kahini" olarak tanınan ABD’li ünlü ekonomi profesörü Nouriel Roubini, küresel ekonomide radikal değişikliklerin ve kaymaların yaşandığını belirterek, “Bundan sonraki süreçte yükselen ekonomiye sahip ülkeler küresel ekonominin lokomotifi olacaktır” dedi. Roubini, Türkiye’nin “ticari ve finansal ilişkileri çeşitlendirme yaklaşımını da olumlu, rasyonel ve mantıklı” olduğunu söyledi.
Adana’da, Çukurova Genç İşadamları Derneği'nin (Çukurova GİAD) düzenlediği "Bilgi Güçtür" konulu geleneksel söyleşinin bu ayki konuğu Nouriel Roubini oldu. "Küresel Ekonomideki Gelişmeler ve Türkiye’ye Yansımaları" konulu toplantının açış konuşmasını yapan Çukurova GİAD Başkanı Ömer Faruk Sakarya, Roubini'yi Adana'da ağırlamaktan duydukları mutluluğu dile getirdi. Bu şöhretin boşuna elde edilemeyeceğinin altını çizen Sakarya, Adanalı işadamları ve sanayiciler olarak görüş ve önerilerinden büyük istifade edeceklerini ifade etti. Ülkede teşvik sisteminin köklü değişikliklere uğradığını hatırlatan Sakarya, yatırımcıların sadece başlangıçtaki teşvik avantajının cazibesine kapılarak başka bölgelere gitmesinin uzun vadede menfaatlerine olmayacağını, kalıcı ve istikrarlı gelir için Adana'nın çok uygun bir yatırım altyapısına sahip olduğunu dile getirdi.
Daha sonra kürsüye gelen Nouriel Roubini, konuşmasının başında Türkiye’yi, “Son 10 yılda çok önemli ekonomik başarılar gösteren ve bundan sonra da gösterecek olan bir ülke” olarak nitelendirdi. Dünyada çok şeyin değiştiğini, dolayısıyla ekonomilerde oynama ve yeni risklerin ortaya çıktığına dikkat çeken Roubini, şöyle dedi:
“Dünyanın her yerinde neler olup bittiğini anlamamız lazım. Pozitif gelişmeler de, riskler de var. 2008, 2009'da çok büyük ekonomik kriz yaşandı. Bunun sebebi sizin de bildiğiniz gibi gelişmiş ekonomilerdeki aşırı finansal tüketim, bankaların aşırı risk üstlenmesinden kaynaklandı. 2009 yılında ise küresel toparlanma, mali canlanma politikası getirildi. Krizden çıkmak için seferberlik ilan edildi. Ancak toparlanma yavaş oldu. Gelişmekte olan piyasalarda çok daha sağlıklı bir toparlanma var. Bundan sonra gelişmekte olan ekonomiler dünyanın lokomotifi olacak. Küresel ekonomi gelişmekte olan piyasalarca sağlanacak. İşlem yapma, ticaret yapma gücü daha fazla olacak. Siyasi ve jeopolitik kaymalar da, buralara olacak. Bu tür ekonomiye sahip ülkelerin rolü ve önemi artacak. Son 20-30 senede uluslararası ekonomi politikalarında G-7 gibi kulüpler vardı. Ama artık geçerliliğini yitirdi. Şu anda uluslararası ekonomi politikalarında yapılan tartışmalar 10 gelişmiş ekonomi, 10 tane de gelişmekte olan ekonomi üzerine şekillendi. Bunlardan biri Çin, Hindistan, Rusya ile birlikte Türkiye. Gelişmekte olan ülkelerin bölgesel ve küresel ekonomilere etkisi artıyor. Türkiye’nin Ortadoğu'da nüfuzu gittikçe daha da artıyor.”
"TÜRKİYE'NİN OYNAYACAĞI ROL ZAMAN İÇİNDE ARTACAK"
Sadece ekonomik güçte kayma değil siyasi güçte de kayma olduğunu belirten Roubini, şöyle devam etti:
"Gelişmekte olan, sanayileşen, yüksek genç nüfusa sahip ülkelerde, ciddi ekonomik büyüme olacak. Bu ülkeler tüketim toplumu halini alıyorlar. Yeni evler, yeni altyapı, ticari gayrimenkullerin, fabrikaların inşa edilmesi gerekiyor. Mallara talep artıyor, enerji, gıda, su, endüstriyel minerallere ihtiyaç artıyor. Küresel ekonomiyi değiştirecek olan da bu. Bunun siyasi, ekonomik, toplumsal boyutu var. Bu bölgede Türkiye'nin oynayacağı rol zaman içinde artacak. Finansal krizden sonra gelişmiş piyasalarda toparlanma yavaş oldu. Çok fazla harcaması olan gelişmiş ülkelerin borçlarını azaltabilmesi için daha fazla tasarruf etmesi lazım. Aksi takdirde iflaslar gibi sonuçlar karşımıza çıkabilir. 2008’de, 2009'da ekonomik yavaşlama oldu, ama sonra kuvvetli bir ekonomiye dönüş oldu. Gelişen piyasalarda büyüme oranları çok yüksek. Bu ülkeler kayda değer bir nüfus artış oranına ve genç nüfusa sahipler. Bu ülkeler geçmiş yıllarda kendi ekonomilerini ve banka sistemlerini daha sağlıklı bir yapıya dönüştürmüşlerdi. Bu sebeple küresel ekonomik kriz onları çok fazla etkilemedi. Dolayısı ile bu ülkelerde toparlanma çok hızlı gerçekleşti. Radikal değişikliklerin biri de; mali krizler eskiden gelişmekte olan piyasalarda yaşanırdı. Örneğin Meksika'da, Kore'de, Tayland'da Rusya'da, Türkiye'de yaşandı. Ama bugün dünya değişti. Gelişmekte olan piyasaların geçmiş yıllara göre çok daha iyi ekonomileri var. Bu ülkelerin borç sevileri ve enflasyon seviyeleri daha düşük. Bu ülkeler artık borç veren, alacaklı ülkeler haline geliyorlar. Eskilerin borç vereni ise borç alan konuma geldi. Küresel ekonomide böyle bir kayma yaşanıyor. Bu global ekonomi için bir devrim niteliğindedir. Bu global ekonomideki kuvvetlerin bir yerden başka bir yere kaydığının göstergesidir.”
"OBAMA'NIN SEÇİLMESİ ABD VE DÜNYA AÇISINDAN FAYDALI"
ABD’de olan bitenlerin küresel ekonomik etkilere sahip olduğuna işaret eden Roubini, ülkesinde ekonomik büyümenin çok zayıf olduğunu ve riskler taşıdığını söyledi. Daha önce yüzde 3’lerde seyreden büyümenin geçen yıl 1,5 seviyesine düştüğünü belirten Roubini, hane halkının, bankaların, kamunun çok borcu bulunduğunu ve istihdam yaratılamadığı için de ekonominin toparlanamadığına değindi.
Obama’nın seçilmesinin ABD ve dünya açısından faydalı olduğunu söyleyen Roubini, “ABD artık tek başına karar veremez. ABD’nin bölgesel ve küresel siyasi konuları ele alırken diğer ülkelerle işbirliği yapması lazım. Suriye, Irak, Mısır başta olmak üzere Ortadoğu konusunda Türkiye ile ABD'nin iyi ilişkileri, işbirliği var. Bu durum devam edecek” dedi.
ABD’nin en önemli probleminin mali sorun olduğunu ve bu konuda ülkedeki Cumhuriyetçiler ile Demokratların ayrıştığını dile getiren Roubini, “ABD ikiye bölünmüş durumda. Cumhuriyetçiler, vergileri arttırmak istemiyor, Demokratlar ise vergileri arttırmak, kamu harcamalarını kısmak istiyorlar. Kongre halen Cumhuriyetçi ağırlıklı. Son 4 yıldır birbirleri ile çatışma halindeler. Ama artık birlikte hareket edilerek, kamu borcunun ve bütçe açığının düşürülmesi gerekiyor. ABD önümüzdeki dönemde bunları yapabilecek mi? Tabi ki yapması lazım. Mali tarafta düzenleme yapılması gerekiyor ki ekonomik durgunluk yaşanmasın. Çok dikkatli hareket edilmesi gereken bir dönem. Siyasi sistemin cevap veremediği çok ciddi mali problemler var” dedi.
“AB ÜLKELERİNDE GELİŞME OLUMLU”
AB ülkelerinde de çok ciddi mali ve bankacılık problemleri olduğunu dile getiren Roubini, özellikte Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İspanya, Slovenya ve İtalya Kıbrıs Rum Kesimi'nin kamu borcu, kişisel borç, bütçe açığı, rekabetçilik kaybı, ticaret ve cari açık gibi ciddi problemleri bulunduğunu kaydetti. Verilerin Avrupa’da ki ekonomik durgunluğun AB ülkelerinin kalbine kadar geldiğini gösterdiğine dikkat çeken Roubini, “Örneğin Fransa ve Almanya kendilerini çevreleyen ülkelerdeki ekonomik durgunluktan etkileniyor ve bu yüzden zorluk yaşıyor. Kamu borcunun faiz oranları kenar ülkelerde çok yükseldi, dolayısı ile sürdürülebilir olmaktan çıktı. Resesyon halen devam ediyor. Burada kemer sıkma politikaları uyguluyorlar, rekabet gücü yok, bankalarda kriz var ve kredi vermiyorlar, harcama yok, iş alanı da oluşmuyor” diye konuştu.
Son dönemde AB ülkelerinde 4 önemli olumlu gelişme potansiyelinin ortaya çıktığını da kaydeden Roubini, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Avrupa Merkez Bankası çok aktif rol oynamaya karar verdi. İtalya ve İspanya’nın tahvillerini satın alma kararı aldı. Avrupalılar da şunu fark etti. Parasal birlik için bankacılık, mali, ekonomik, siyasi birlik gerekiyor. Bu konuda doğru yönde ilerliyorlar. Almanya kenardaki ülkeler konusunda çok şüpheciydi. Tek başına bu ortamda ayakta kalmaya çalışması yeterli değil. Avrupa eğer beraber kalırsa başarılı olacaktır. Bu noktada Avrupalılar bir yol ayrımına gelmiş durumda. Ya daha fazla birliktelik olacaklar ya da dağılma, ayrılma, parçalara bölünme ile yüz yüze gelecekler. Eğer Avrupa Birliğinde dağılmalar ve ayrışmalar olursa, bu sadece Yunanistan, İtalya vb ekonomik sıkıntı yaşayan ülkeleri değil, Almanya gibi ülkeleri de, Türkiye’yi de etkileyecek.”
1.2 milyar nüfusa sahip Çin’in dünyanın en büyük ekonomisi durumunda olduğunu, Asya, Avrupa ve dünya çapında önem arz ettiğini kaydeden Roubini, bu ülkede yüzde 10’luk büyümenin artık sürdürülebilir olmadığını söyledi. Çin’de yeterince tüketim olmadığını, siyasi olarak da önümüzdeki 10 yıla hükmeden yeni lider seçiminin gündemde olduğuna dikkat çeken Roubini, bu ülkede “yapısal reformlar daha mı hızlı olacak?”, “ihracattan tüketime bir dönüş olacak mı ?” sorularının cevap beklediğini belirterek, “Bu reformları hızlandırmazsa daha fazla özel tüketim olmazsa şu an ki yatırım patlaması 1-2 yıl sonrası Çin de sert bir ekonomik düşüşe yol açacak” uyarısında bulundu.
YÜKSELEN EKONOMİLERİ BEKLEYEN TEHLİKE
Yükselen pazarların son 10 yıldır güçlü bir seyir izlediğini ancak geçen yıl çok ciddi bir düşüş yaşandığına dikkat çeken Roubini, şunları söyledi:
“Yıllık büyüme rakamları, Çin’de yüzde 10'dan 7’ye, Rusya’da yüzde 5 den yüzde 4’e ve Türkiye’de ise yüzde 8’den yüzde 3’e düştü. Bu durum gelişmekte olan birçok piyasada yaşanıyor. Bunun 3 nedeni var. Gelişmekte olan piyasaların ekonomileri geçen yıl çok fazla büyüdüler. Enflasyonu kontrol etmek için faiz oranlarını düşürme yolunu seçtiler, ekonomik yavaşlamanın bir nedeni de bu. İkincisi; gelişmekte olan piyasalar, gelişmiş olan ekonomilerdeki olumsuzluklardan etkilendiler. Gelişmiş olan ekonomilerdeki büyümenin yavaş olması gelişmekte olan ekonomilerin ihracat yapmasına engel oldu. Bu ülkelerdeki resesyon Türkiye açısından da sıkıntılı. Türk firmaları da Avrupa’ya mal ihracında bu yüzden sıkıntı yaşıyor. BRICS ülkelerinde yapısal bir sorun yaşanıyor. Son birkaç yıldır yavaşlamanın nedeni yavaş yapılan yapısal reformlar. Buna devlet kapitalizminin bir formu diyebiliriz. AB, İngiltere resesyonda, Japonya resesyona girmek üzere. Ne yazık ki ABD yüzde 1,5 gibi bir büyüme rakamıyla karşımızda. Bu durum ABD, Japonya, AB v.s. gelişmiş olan ülkelerin gelişmekte olan ülkelere daha az ihracat yapabilme kabiliyetine sahip olduklarını gösteriyor. Tabi bu durum Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin resesyonda olan AB gibi ülkelere ihracat yapma kabiliyetini zayıflatmış oluyor. Gelişmekte olan piyasaların finansal sıkıntı yaşamaları ile ilgili endişem şudur ki gelişmekte olan piyasaların özel sektörün büyümesini sağlayacak yapısal reformları yavaşlatmaları. Kamu ekonomiye hakim. Bu yüzden Çin, Rusya, Brezilya, Arjantin ekonomik büyümede olumsuzluklar yaşıyor. Eğer devlet özel sektöre çok müdahale ediyorsa ve gerekli yapısal reformları yapamıyorsa bu ekonomiler istenen seviyede büyüyemiyor.
Dünya ekonomisinde jeopolitik riskler ve belirsizliklerin bulunduğunu, bunun ABD'de Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında ayrım olarak ortaya çıktığını, AB’de 17 ekonomi, 17 ülke 17 ayrı bölge olarak görüldüğünü, Ortadoğu’da bir tarafta İran, bir tarafta İsrail arasında yaşanan gerilimin bunda etkili olduğunu kaydetti. Roubini, “Bence İran bir noktada ödün vermeli ve nükleer bombadan vazgeçmeli. Eğer İran 5-10 yıl içinde o bombayı yaparsa diğer ülkeler de bu bomba konusuna girmek zorunda kalacak. Umarım siyasi ve diplomatik çözüm bulunur” diye konuştu.
“TÜRKİYE, ARAP BAHARINDAN ÇIKANLARA MODEL ÜLKE”
Ortadoğu’da Arap baharına geçen 3 ülkenin siyasi ve ekonomik istikrarı yakalayamadığını hatırlatan Roubini, Müslüman olan tüm ülkelerin başarılı olacağı bir model olarak Türkiye örneğinin bulunduğunu söyledi. Roubini, “Türkiye’de nüfusun çoğu ılımlı İslami hükümete oy vermeyi tercih etti. Malezya, Endonezya da bir model. Birçok Ortadoğu’daki Arap ülkesinin bu modele geçişi yapıp ekonomik istikrarı yakalaması mümkün” diye konuştu.
Roubini, Türkiye’nin bulunduğu bölgede, Suriye'de yaşanan iç savaşın, Türkiye-Suriye, Türkiye-İran, Türkiye-Irak ve Türkiye-İsrail arasında yaşanan sorunların nedeninin, bölgede oluşan jeopolitik önemden kaynaklanan gerilim olduğunu vurguladı. Roubini, “ABD askeri açıdan Irak'tan ayrıldı, Şiiler, Sünniler, Araplar arasında istikrarsızlık var. Cezayir’den başlayıp Afganistan'a kadar uzanan bölgede istikrar sorunu var. Türkiye son derece olumlu katkıda bulunabilir. Büyüyor, ekonomik istikrar, siyasi istikrar var. Ilımlı yol izleyen İslami hükümet işbaşında. Ekonomik ve siyasi model olabilir. Türkiye jeopolitik gerilimleri çözmede model olabilir” ifadesini kullandı.
“KÜRESEL EKONOMİ HERKESİ ETKİLİYOR”
Türkiye’nin dünyadaki küresel ekonomik tablodaki yerine ilişkin gözlemini de paylaşan Roubini, şu tespitlerde bulundu:
“Benim ilk gözlemim şu; hiçbir ülke tek başına bir ada değil. Hepsi küresel ekonominin bir parçası. Küresel ekonomide yaşananlar da her ülkeyi etkiliyor. Türkiye'nin durumuna baktığımızda neden ekonomik yavaşlama oldu. Bunlardan biri parasal sıkılaştırma, enflasyonla başlayan harareti soğutma, AB’deki resesyon, Türk firmaların ihracat imkanını kısıtladı. Adana bölgesi için de önemli, çünkü, Suriye ile sınır paylaşıyor. Askeri istikrarsızlığın ekonomik sonuçları var. Ticari ve mali ilişkiler artık çok daha zor. Çünkü bu ülkelerde çalkantılı durumlar yaşanıyor. Türkiye, AB ve Ortadoğu’daki durumdan olumsuz etkileniyor. Türkiye'nin bugünkü durumu ile 10 yıl öncesini karşılaştırırsak, Türk ekonomisi bugün çok daha güçlü. O zaman bir bankacılık krizi yaşandı, borç krizi yaşandı. Bugün kamu borcu daha düşük, Merkez Bankası’nın döviz rezervi daha yüksek, artık sanayi tabanlı çok daha çeşitli sofistike faaliyetlerini dünyaya yayıyorlar. Ayrıca, Türkiye'nin coğrafik lokasyon olarak oynadığı bir rol var. Batıdan doğuya doğru bir geçiş var. Türkiye'nin pozisyonu son derece kritik. Küresel emtia akışları kısmen de olsa Türkiye üzerinden olacak. Bağdat'tan Ceyhan’a inen boru hattı son derece kritik. Ekonomik ilişkiler kurma açısından konumu önem arz ediyor. AB ile müzakerelere başladı. Olumlu düşünülüyordu. Olumlu olan bu süreç, Avrupalıların dar bakış açısı ile yaklaşmasından kaynaklı müzakere yavaşladı. Çünkü birkaç ülke Türkiye'yi AB’de istemiyor. Türkiye büyük nüfusu olan bir ülke, AB için de faydalı olur. Bence bu kısmen AB ülkelerinin, Türkiye'nin katılmasına sıcak bakmadığı için oldu ve Türkiye ilgisini başka alana yönlendirdi, Çin'e, Uzakdoğu’ya yönlendirdi. Ekonomik açıdan rasyonel bir yaklaşım, sadece siyasi açıdan değil. AB’de yaşlanan bir nüfus ve yavaş büyüme sergileyen ekonomi var. Siz böyle bir yavaş ekonominin parçası mı, yoksa hızlı büyüme yapan yerlerin mi parçası olmak istersiniz? Türkiye'nin yaklaşımı olumlu, rasyonel ve mantıklı. Ticari, finansal ilişkilendirmeniz böyle çeşitlendirmeniz olumlu. Türkiye stratejik açıdan rekabet avantajı sağlıyor."
“TÜRKİYE'DE CARİ AÇIK VE KIRILGANLIK VAR"
Ekonomik krizden çıkan Türkiye'nin 10 yılda her yıl ortalama yüzde 5 büyüme sergilediğine dikkat çeken Roubini, şöyle devam etti:
"Mali politikalar istikrarlı. Ancak, Türkiye'nin halen karşı karşıya olduğu bazı zorluklar var. Bazıları daha kısa, bazıları uzun vadeli. Başında ekonomik büyüme düştü, yavaşladı, işsizlik oranı ise yüksek. İkinci olarak ülkede cari açık var, kırılganlık var. Bu kadar büyük cari açığı olan ülke finansal baskılar altında kalacaktır. TL uzun süre güçlü idi. O nedenle cari açık yükseldi diyoruz. Geçen yıl TL değer kaybetti. Enflasyon oranı konulan hedeften çok yüksek. Eğer büyüme diyorsanız, faiz oranını düşürmeniz lazım. Enflasyonu düşürmek, ekonomiyi büyütmek para politikası açısından kolay değil. Öncelikle nüfus açısından genç ve artan nüfusu var. Avantajlı konumda bu açıdan. İnsanların eğitimli, becerili, verimli, üretken kılınacağı beşeri sermaye lazım. Çok fazla genç nüfus var, ama devletin onların becerilerini arttırmak için yapması gereken çok fazla şey var. Sağlık ve sosyal güvenlik gibi donanımlarla donatıp üretken bireyler haline getirilmesi, beşeri sermayenin arttırılması lazım. Türkiye son zamanlarda iş yapma ortamını iyileştirdi. Özel sektörün etkin ve verimli kılınması, ülke altyapısına daha fazla yatırım yapılması lazım. Türkiye'nin kırılganlıklarından birisi de, petrol ve enerji ithalatçısı olması. Enerji ve petrol ihtiyacına olan artış, büyüme, enflasyon ve ticari denge üzerinde olumsuz etkiye sahip. Petrol ve doğalgazın Bakü'den alınması Türkiye açısından olumlu bir gelişme. Türkiye bu petrolü kullanarak katma değer yaratan sektörü canlandırabilir. Bölge o açıdan avantajlı bir konuma gelebilir. Türkiye enerji ithalatçısı olmaktan, diğer enerji türevlerini kullanarak enerji ihracatçısı olabilir. Bana soracak olursanız Türkiye'de olumlu yönler olumsuzlardan ağır basıyor. Fitch notu arttırmaya bu nedenle karar verdi. Dış riskler; kritik bir bölgede Suriye, İran ve Irak ile komşu. Siyasi gerilimler uluslararası bakış açısını olumsuz etkilemekte. Türkiye'nin istikameti doğru, ama reformların devam etmesi lazım ki daha istikrarlı, daha güçlü olsun. Türkiye'yi büyük yapan şeylerden biri bu şehirde, yani, Adana’da bulunmakta. Adana; Türkiye'nin eski köklü şehirlerinden biri. Doğalgaz ve petrol hatları var, Ortadoğu'ya yakın, limanları, havaalanları var. Çok derin ve zengin girişimci grubu var. Genç şirketler de olsa, köklü şirketler de olsa çok güçlü, girişimcileri var. Uzun dönemde ekonomik başarı insanların rekabetçi hale getirilmesi ile mümkün. Özel sektör, finans sektörü ve hizmet sektörü alanlarında bu ülkeye, bu bölgeye, bu şehre yatırım yapılması için, Türkiye’nin de büyümesi için, Adana’nın olumlu yanlarının Türkiye’ye yayılması, tanıtılması lazım.”
Küresel ekonomide öngörülerini de sıralayan Roubini, “Son 15 yılda çıkardığımız ders, iyi sağlam kurumları, demokratik hükümetleri olan, ekonomileri dış dünyaya açan, beşeri ve fiziksel sermayeye yatırım yapan ülkelerin başarılı olduğu ve olacağı yönünde. Hiçbir ülke tek başına ada değil. Ne kadar erken küresel ekonomi ile entegre olursa o kadar başarılı olur. Son 10 yılda BRICS ülkeleri ile ilgili çok fazla şey yazıldı. Artık devlet kapitalizmini geliştirme yönünde gelişmeler yaşandı. Brezilya, Türkiye gibi ülkeler halka, demokrasiye, beşeri sermayeye yatırım yapıyor. Türkiye’nin durumu küresel ekonomide bir başarı hikayesi olacak” diye konuştu.
TOPLANTIYA KATILANLAR
Seyhan Otel’de gerçekleştirilen toplantıya KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun, Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz, CHP Adana Milletvekili Ümit Özgümüş, Adana Sanayi Odası (ASO) Başkanı Sadi Sürenkök, Adana Defterdarı Serdar Aksoy, Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu (TÜGİK) Genel Başkanı Erkan Güral, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanı Süleyman Onatça, Adana OSB Başkanı Bekir Sütçü, Adana Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Muammer Çalışkan, Uluslararası İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği (BPW) Adana Başkanı Esra Özden, Adana Sanayici ve İşadamları Derneği (ADSİAD) Başkanı Süleyman Sönmez’in yanı sıra 200’e yakını Adana dışından sanayici, işadamı ve ulusal firmaların CEO’ları, akademisyen ve ekonomi yazarları olmak üzere 800’e yakın davetli katıldı.
18.11.2012