TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİ YOK ETMEK MÜMKÜN DEĞİL
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Adana Şube Başkanı Bilal Nadir Gök, ekonomik büyüme ve işsizlik rakamlarındaki düşüşe rağmen, Türkiye’de işsizlik sorununun tamamen ortadan kaldırmanın mümkün gözükmediğini savundu.
ADANA- MÜSİAD tarafından Prof. Dr. İbrahim Öztürk’e hazırlattırılan ‘Küresel Kriz ve İstihdam’ başlıklı rapor, MÜSİAD’da gerçekleşen bir basın toplantısıyla açıklandı.
Toplantıda konuşan MÜSİAD Adana Şube Başkanı Bilal Nadir Gök, 2002-2011 döneminde ekonomide birikimli olarak yaklaşık yüzde 60 oranında bir büyüme kaydedildiğini belirterek, bu önemli artışa rağmen, küresel dengesizlikler ve içerideki derin yapısal dönüşüm nedeniyle, işsizliğin 2001 sonrasında genel olarak yüksek düzeyde seyrettiğine vurgu yaptı. Gök, işsizliğin küresel krizin hemen ardından 2009 yılında yüzde 14 bandına kadar tırmandığını, 2010 ve 2011 yıllarında gelen yüksek büyüme ve alınan diğer tedbirler sayesinde, 2012 yılı temmuz ayı itibarıyla yüzde 8,4 oranına kadar gerileyerek, 2002 yılından sonraki en düşük seviyeleri gördüğünün de altını çizdi. Kriz sonrasında, işsizlikle mücadelede sergilenen tablonun başarılı olduğunu ve bunun sayesinde Türkiye’nin, ILO ülkeleri arasında model ülke olarak ön plana çıktığını ifade eden Gök, “Ne var ki, 75 milyonluk nüfusa ve 775 milyar dolarlık iktisadi büyüklüğe sahip, orta büyüklükte bir ülke olan Türkiye için; dış rekabet, verimlilik, mali dengeler, demografi ve emek piyasası yapısı gibi mevcut veri setine göre, işsizlik sorununu tümüyle ortadan kaldırmak, mümkün gözükmemektedir. Türkiye’nin işsizlik sorununu ana gündeminin dışına çıkartabilmesi için yıllık GSYH’sını en az 1,5 trilyon dolara çıkarması gerekmektedir” dedi.
“EKONOMİK BÜYÜME YETMİYOR”
Gök, ekonomik büyüklüğü itibariyle dünyada 17. sırada bulunan Türkiye’nin, son yıllardaki anlamlı iyileşmelere rağmen, emek verimliliğinde 2010 yılı itibariyle hala 39. sırada olduğuna dikkat çekerek, “Dolayısı ile bu aşamadan sonra Türkiye’de istihdam artışı bir yandan ekonominin genel büyümesinden sağlanırken, esas olarak ekonominin tümüne yayılmış olan bir verimlilik sıçramasından beklenmelidir.
Zira, 2012 yılı için Türkiye’nin ekonomik büyümesinin yüzde 3,2 seviyesinde kalmasının sebebi yalnızca düşük dış talep, ya da finansman kısıtı değildir. Bu noktada, büyümenin istenilen seviyede sürdürülebilmesi ve orta gelir tuzağına yakalanmamak için, ülkemiz mevcut yapısını yüksek büyümeyi kaldıracak şekilde re-organize etmelidir. Bu nedenle, Türkiye’nin küresel krizin geçmesini bekleyerek ardından yoluna devam etme gibi bir tercihi yoktur. Aksine, aktif hamlelerle potansiyelini açığa çıkartıp, pozitif yönde ayrışarak, sıkıntılı bir dünyada yabancı sermayeyi nitelikli bir şekilde çekmesi ve ekonomisini acilen yeni bir patikaya oturtması gereği vardır” diye konuştu.
“ETKİN BİR YABANCI SERMAYE STRATEJİSİ İZLENMELİ”
Makro ekonomik istikrarın sağlanmasının yanı sıra dış açıkların makul seviyede tutulması ve bu açıkların idaresi bugün daha da önem kazandığını hatırlatan Gök, bundan dolayı ulusal tasarrufların arttırılmasının, enerjide dışa bağımlılığın asgari düzeye çekilmesinin ve etkin bir yabancı sermaye stratejisinin belirlenmesinin öne çıktığını işaret etti.
Gök, şunları söyledi: “Bununla birlikte, makroekonomik politikalar çerçevesinde ülkemiz, kur ve enflasyon belirsizliği gibi iki temel konuda yaşanabilecek belirsizliğe de dikkat etmelidir. Özellikle, döviz kuru oynaklıkları doğrudan işsizlik üzerinde etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilhassa Fitch’in, Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir ülkeler seviyesine çıkarmasıyla oluşan yeni durumun daha etkin idare edilmesi ve TL’deki aşırı değerlenmeye izin verilmemesi gerekir. Bugün ülkenin ihtiyacı olan, ne aşırı değerli TL ne de değersiz bir TL’dir. Yapılan akademik çalışmalar, TL’deki aşırı değerlenmenin önce rekabetçi üstünlükleri zaafa uğrattığını, ardından da üretim dokusunu bir daha geri gelmemek üzere erozyona uğrattığını göstermektedir. Ancak bunun tersi doğru değildir. Yani, TL ne kadar değersizleşirse, Türkiye’nin rekabeti o kadar artar yönündeki yaygın kanaat doğru değildir. Kur ve enflasyon belirsizliğini giderecek olan, dengeli ve optimal bir kur düzeyi ve-veya aralığıdır.”
“MÜSİAD’IN İSTİHDAM ÖNERİLERİ”
Gök, MÜSİAD’ın istihdam önerilerini ise şöyle sıraladı:
“Emek piyasasını doğrudan ilgilendiren ilk faktör hiç şüphesiz, Eğitim ve beşeri sermaye ile iş gücünün dönüşümüdür. Bilhassa son yarım asırda beşeri sermaye farklılıkları ülkeler arası zenginlik farklılıklarını açıklamaktadır. Fiziki sermaye ve işgücü, iktisadın azalan getiriler yasasına tabi iken, sadece insan faktörü, eğitim vasıtasıyla, artan getiriler elde edebilmektedir. İstihdam edilen kişilerin niteliksiz olması ülkenin rekabetçilik, ekonomik büyüme ve kalkınma düzeylerini aşağı çekmektedir. Nitekim günümüzde istihdam artışı, verimlilik ve emeğin nitelikli dönüşüm ile at başı gitmesi gerektiği halde, Türkiye’nin bu noktada beşeri sermayeden ekonomik büyümeye yeterince katkı alamadığı görülmektedir. Emek piyasası reformuna ilişkin ikinci faktör eğitim konusudur. Ülkemizin, gelişmiş ülkelerdeki beşeri sermaye düzeylerini yakalaması için, önünde kat etmesi gereken uzun bir yol bulunmaktadır. Keza, son yıllarda bütçeden eğitime ayrılan pay tarihte görülmediği düzeyde artırılmış, ancak yarıştığımız ülkelere oranla hala düşük kalmaktadır. Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak, Orta Gelir Tuzağı’ndan ülkemizi kurtaracak olan unsur, eğitim alanına yapılacak yatırımlar olacaktır. Emek piyasasının üçüncü ayağını mesleki eğitim alanı oluşturmaktadır. Mesleki eğitimin, üniversitelerde açılacak bölümlerin ve halihazırdaki bölümlerin kontenjanlarının hedefler doğrultusunda yeniden tasarlanması, meslek okulu ve üniversite mezunu gençlerin, aldıkları eğitimle uyumlu, katma değeri yüksek işlerde çalışmasına yol açacaktır. Bu sayede hem “üniversite mezunu işsiz” kavramı ortadan kalkacak hem de Türkiye planlı bir şekilde hedeflediği sektörlerde dünya devleri arasına girecektir.”
28.11.2012